Neden ÖTEKI MEDYA?
Anasayfa
Güncel
Medya Haberleri
Dosyalar
Medya`dan
Öteki Türkiye
Kültür-Sanat
Etkinlikler Takvimi
Linkler
ARŞİV
e-Posta
|
|
Yaşasın
Altermedya
Kamuoyunu doğru
ve çok yönlü bilgilendirme/uyarma misyonu, yerini patronların
maksimum kârlılık tutkusuna bıraktığında;
bugün gelinecek noktayı kestirmek çok zor değildi aslında.
03/03/2001 ESRA DOĞRU ARSAN
BİA- Beklenen gün nihayet gelip çattı;
kartel medyası dibe vurdu. Her dibe vuruş gibi ani bir yaylanmayla
yukarı fırlar mı bilemeyiz ama, bugün görünen o ki,
yaygın, elit, büyük ya da kartel medya , ne derseniz deyin,
boks ringinde yere serilmiş bir boksör gibi başının
üzerinde dönmekte olan yıldızları sayıyor .
Seyirciler (halk), yarı şaşkın, yarı zevk
içinde olan biteni izlerken, tuş olmuş boksörün umutlarını
boşa çıkarmasına duydukları öfkeyle bağırıyor:
Bir...iki...üç....
Haberci medya için sonun başlangıcı, halktan, toplumdan
kopuşla başlamıştı. Kamuoyunu doğru
ve çok yönlü bilgilendirme/uyarma misyonu, yerini patronların
maksimum kârlılık tutkusuna bıraktığında;
bugün gelinecek noktayı kestirmek çok zor değildi aslında.
Kaybolan
güven
Noam Chomsky'nin deyimiyle "elit", yani gündem
oluşturan medyanın yarattığı yapay gündemin
halktan kopuk ve gerçeklerden uzak olduğunu gören sıradan
vatandaş, gazetelere olan güvenini çoktan yitirmişti.
Halkın yaşadığı gündemle gazetelerin birinci
sayfalarının sunduğu gündemin arasındaki gözle
görülür fark , sadece toplumsal hiyerarşide üst katta yer
alan egemen sınıfı memnun ediyordu ve sosyal eşitsizliklerin,
yolsuzlukların, gelir dağılımındaki adaletsizliğin
meşrulaştırılması ve her gün yeniden üretiminde
kilit rol oynuyordu.
Adaletsizliğin meşrulaştırılması
görevi üstlenilince, haberci medya vicdanını da yitirdi;
adanmışlığını da. İçlerinde vicdan
kırıntıları kalmış birkaç yazar çizer
de yüksek maaşlar ve lüks yaşam koşullarıyla
pasifize edildi. Her şey paraya endekslenmişti artık.
Okurlar/izleyiciler, reklamcılara pazarlanması gereken müşterilere
dönüştü. Medya kurumlarının başına getirilen
gazeteci/yönetici tipi, patronunun çıkarlarını her
şeyin üzerinde tutan , acımasız, insafsız
insanlardan seçildi.
Alt kademe gazeteciler, yani parya diyebileceğimiz muhabirler,
editörler, sayfa sekreterleri, matbaa işçileri çok düşük
maaşlarla ve iş güvencesi olmadan -çoğunlukla kaçak-
çalıştırıldılar.
"İnsana değil makineye yatırım yapmak",
bu dönemin altın kuralı oldu. Yüksek maaşla "iş
bitiren" bir grup, gazeteci patronlar için yeterliydi; diğerleri
de aslında gazetecilik yapılıyormuş gibi bir
hava yaratmak için kullanılan figüranlardı sadece.
Biribirine
düşman etmek
Belki de en kötüsü kartel medyasının geleceğe dönük
umutları yok etmesiydi.
Bu kurumlarda çalışan gazeteciler; medya patronlarının
devletle, hükümetlerle kurdukları "derin" ve "karanlık"
ilişkileri gördükçe, içlerinde kalmış ufacık gazetecilik
kırıntılarını da yitirmeye ve gelecekten
umut kesmeye başlamışlardı.
"Gerçekler yazılamaz", "doğrular gizlenir",
"bu patronla bu kadar olur " düşüncesi bütün
kasvetiyle çökmüştü plazalara.
Çalışanlar, yaptıkları işin karşılığı
olmayan, kişiden kişiye değişen gelişigüzel
maaşlarla birbirine düşman edilmiş, "yönetici
kast"ı ile "çalışanlar" birbirinden
koparılmış, yemekhaneleri, çalışma mekanları,
kullandıkları asansörler farklılaşmış
ve iki kesim birbirinden kopartılıp, "haset"
duyguları iyiden iyiye körüklenmişti .
Kısacası insani olan ne varsa kartel medyası
ona karşıydı ve yok etmeye kararlıydı.
Oysa bugün, binlerce gazetecinin sokağa atıldığı,
işsizliğin, karamsarlığın dorukta olduğu
bir dönemde umutların yeniden canlanması için çok
neden var.
Öz
evlatlarını yiyor
Yaşanan ekonomik, siyasi ya da ideolojik krizin faturası
sadece yıllardır düşük maaşlarla sömürülen basın
emekçilerine kesilmiyor artık. Kartel medyası, kendi
öz evlatlarını da yemeye başladı çünkü.
Alt katlarda çalışan binlerce basın emekçisi işlerini
kaybederken, pencereden bakıp "üç maymunu oynayan"
yüksek gazeteci sınıfı da bir anda işsizlik denen
"sevimsiz" durumla karşı karşıya kalıveriyorlar.
Doğrusunu isterseniz patronlar yine akıllı. Son birkaç
gündür kartel medyasında işini kaybeden köşe yazarlarına
bakıldığında, bir ortak payda , bir ideolojik
benzerlik bulmak da zor.
Kimine göre 28 şubat karşıtı yazılar yazanlar,
kimine göre Hüsamettin Özkan'ı eleştirenler, kimine göre
çok yüksek maaş alanlar, bir başka görüşe göre de okunmayan
yazarlar işten çıkartılmış.
Dönüp tensikat listesine baktığımızda, yazarların
bu anlamda bir benzerlikleri olmadığını görüyoruz.
O halde bu bir mesaj; geride kalanlara bir tür tehdit: "Her
an sizin de başınıza gelebilir!" Her devrimin
kendi evlatlarını yemesi gibi, kartel medyası da hem
kendi öz evlatlarını, hem de bu arada henüz vicdanını
ve adanmışlığını yitirmemiş birkaç
düzgün kalemi de bir çırpıda işsiz gazeteciler
kervanına katıveriyor.
Bu beklenmedik şok, gazeteci kimliğinin ve gazetecilik pratiğinin
yeniden sorgulanması için bir altın fırsat olabilir
mi?
Kartel medyasının vicdanını, adanmışlığını
yitirmiş, devlete bağımlı, halktan kopuk, insana
yatırım yapmayan gazetecilik anlayışına karşı
alternatif bir medya kurulup yaşatılabilir mi? Binlerce
işsiz gazeteci örgütlenip, mevcut kartel medyasının
tam tersi bir yapılanma ile alternatif bir kanal kuramazlar mı?
Alternatif
medyanın ölçüsü
Peki ama nedir alternatif medya? Ya da alternatif medyayı alternatif
yapan nedir?
Bu soruya yıllardır ZMag adlı alternatif Internet
sitesini yayınlayan deneyimli gazeteci Michael Albert şu
cevabı veriyor:
"Kartel medyası kurumları çoğunlukla yüksek kârlılık
ve reklamcılara kolaylıkla pazarlanabilecek seçkin bir okur/izleyici
kitlesi üzerine kurulmuş. Toplumdaki mevcut hiyerarşik,
sosyal ilişkilerin devamından yana ve bu devamlılıktan
çıkarları olan bir sahiplik mekanizması. Oysa alternatif
medya kurumları, kârlılık için çalışmıyor.
Okurları/izleyicileri, reklamcılara pazarlanacak müşteriler
olarak görmüyor. Toplumu tanımlayan hiyerarşik yapıyı
bozmaya çalışıyor ve bunu yaparken kamu yararını
gözetiyor. Alternatif medya, sosyal hayatı ve yaygın
medya anlayışını yeniden organize etmek isteyen
bir düşüncenin parçası ."
Neden
olmasın?
Nitekim Gazeteciler Meclisi Girişimi'nin son toplantılarından
birinde söz alan gazetecilerden gelen önerilerden biriydi bu:
"Neden kendi gazetemizi çıkartmıyoruz?"
İlk bakışta çok ütopik gelebilecek bu teklif içinde
büyük bir potansiyeli barındırıyor aslında. Binlerce
(kesin rakamı bilemiyoruz) basın emekçisinin işsiz
kaldığı bir dönemde, sanal veya gerçek ortamda (Internet
üzerinden ya da kağıda basılı) alternatif bir
gazetecilik yapılamaz mı?
Örgütlenme ve insan çalıştırma yapısıyla
kartel medyasının tam tersi, makineye değil insana
yatırım yapan, çalışanların emeklerinin karşılığını
(ne eksik ne fazla) alabildikleri, sosyal güvencenin olduğu,
eşitlikçi bir medya sahipliği mekanizması kurmak çok
da zor değil.
Örnek mi? BİA'nın Mersin'de düzenlediği eğitim
seminerinde, yerel medya çalışanlarının BİA
yöneticisi Nadire Mater'e taktıkları "alter-medya
patronu" lakabı, bu yeni tür örgütlenme mekanizmasının
istenirse uygulanabileceğinin ve destek göreceğinin bir
örneği.
BİA, kurum yapısı, eleman çalıştırma,
emeğin karşılığını verme, okurlar/üyelerle
kurulan ilişki, yerel/küçük medya kurumlarına verilen destek
ve alternatif haber-program üretimi çabasıyla gerçekten "alter-medyası"
olmayı hak ediyor.
Bugün kartel medyasından dışlanmış binlerce
gazeteci için de yeni alternatif kanallar yaratmak mümkün; yeter ki
umutlarımızı, vicdanımızı ve adanmışlığımızı
yitirmeyelim. (NU)
|
|
|