Neden ÖTEKI MEDYA?


Anasayfa
Güncel
Medya Haberleri
Dosyalar
Medya`dan
Öteki Türkiye
Kültür-Sanat
Etkinlikler Takvimi
Forum
Linkler

ARSIV

e-Posta

 

MEDYAKRONIK’ TEN:

Özkan, Sabah’a ‘Sezer’in ipi çekildi’
notları göndermiş

 

Yeni Şafak gazetesi yazarı Cengiz Çandar’ın, Sabah’ta çalışırken yaşadığı ve 20 Şubat tarihli yazısında okurlarıyla paylaştığı bir “anı”, Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Sabah arasındaki “sıcak” ilişkilerin, tahmin edilenin de ötesinde olduğunu gösteriyor.

Çandar’ın yazısının Hüsamettin Özkan’lı bölümü şöyle:

Sabah gazetesinden biletimizin kesilmesinde, Cumhurbaşkanı’yla aynı dalga boyunda davranmamızın büyük rolü oldu. Sezer’e dün asıl terbiye dışı çıkışı yapan, Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan. Şaşırtıcı değil. Ta Ağustos 2000’de ilk kararname krizi çıktığında, el konulan Etibank’ın aynı zamanda Sabah’ın da başında olan yönetimi, bizlere, Hüsamettin Özkan kaynaklı mesajlar gönderiyordu: “Sakın Cumhurbaşkanı’nın arkasında durmayın. İpi çekildi. Karar verildi. Gidecek…” Sabah gazetesinin içinde o günlerde ‘Gazetenin genel yayın yönetmeni Hüsamettin Özkan’ diye espriler yapılıyordu.

“O tarihte ‘Yanlış hesap yapmayın. Cumhurbaşkanı hukukun üstünlüğünden yana ve 7 yıl için işbaşında. Bu hükümetin ömrü yok ama Cumhurbaşkanı’nın var’ diye yazdık. ‘Türkiye’nin Ecevit sorunu’ başlıklı ve Etibank-Sabah yönetimini çılgına çeviren yazımız da ağustos ayına ait.”

(20 Şubat 2001)

 

Böyle gazetecilik kavgada
bile yapılmaz

 

Sabah’ın MGK’daki “büyük kavga”yı aktaran 20 Şubat tarihli birinci sayfası, bu gazetenin çoğu zaman klasik günlük gazete tanımlamasının tamamen dışına çıkabildiğini gösteriyor. Yani Sabah’ı, “farklı alanlardan enformasyonu her gün belirli bir düzen içinde aktaran ve böylece kamuoyunun belirlenmesine katkıda bulunan bir yayın türü” saymak artık kolay değil. Sabah, çoğunlukla bir günlük gazeteden çok bir propaganda bülteni olarak yayımlanıyor.

Birinci sayfanın tamamının ayrıldığı MGK toplantısı, sürmanşetten “İpler koptu” başlığıyla ve Ecevit’in “eşi görülmemiş kriz” sözleri borç alınarak sunuluyor. Burada Sezer-Ecevit-Özkan diyalogu yukarıdan aşağıya “objektif” bir tarzda aktarılıyor. Sezer, sayfada sadece buradaki “Tuu size…” ve onu takip eden “Ben ne dedim ki…” gibi sözlerin sahibi olarak yer alıyor.

Manşet “haber”de Güngör Mengi’nin yazısı var. Haberin zerresinin bulunmadığı bu katıksız yorumun başlığı “Basiretsizlik...” İlk anda bu sıfatın “taraflar”a ait olduğunu düşünenler, daha ilk spotta yanıldıklarını anlıyor: “Rezaletin ülkeye ve millete faturası 8 milyar dolar oldu. Bu da yolsuzluk değil mi? Sezer’de iyiniyetin yanı sıra başka meziyetler de olması gerekiyor. Bu da basirettir. (…) Cumhurbaşkanı bugün Başbakan ile sarılıp öpüşse bile kaybedilenleri kolay kolay geri getiremez. Yazıklar olsun.”

Manşet dışında birinci sayfada dört haber daha yer alıyor. Bunlar şöyle:

“Temizel: Hükümet haklı…” Haberde, Temizel’in “yakın çevre”sine şöyle yakındığı aktarılıyor: “Devlet Denetleme Kurumu bankaları denetleyemez. Banka denetlemeleri zaten yapılıyor. Bu güvensizlik niye anlayamıyorum. Olacak şey değil.”

“Ecevit: Görülmemiş sorumsuzluk örneği… MGK’yı arenaya dönüştürmesi, eşi görülmemiş sorumsuzluktur.”

“Hükümet: Sezer özür dilemeli… Bakanlar Kurulu bildiri yayımladı: Cumhurbaşkanı’ndan bu vahim olay için kamuoyu önünde özür dilemesini bekliyoruz.”

“Askerden hükümete ‘istifa etmeyin’ ricası… MGK Genel Sekreteri Orgeneral Asparuk, Ecevit’in arkasından Başbakanlık’a giderek ‘istifa etmeyin’ ricasını iletti.”

Sezer’in akşam saatlerinde yaptığı açıklama, birinci sayfada yok. Oysa Ecevit’in, Hükümet’in açıklamaları zaten gün boyu televizyonlardan defalarca yayımlanmıştı, burada asıl haber, okurun asıl beklediği, suçlamalara karşı Cumhurbaşkanı’nın ne dediğiydi. Ama Sabah okurlarının bu açıklamaya ulaşmak için epeyce uğraşmaları, 25. sayfaya gitmeleri gerekiyordu.

Sabah’ın, gözünü iyice kararttığı anlaşılıyor, bundan sonrasında daha da tuhaf “haber”lere ve haberciliklere şahit olabiliriz.

(20 Şubat 2001)

Sabah'tan 'sağ kol' uyarısına sol kroşe

Geçtiğimiz hafta, Demokratik Sol Parti (DSP) milletvekili Mustafa Düz partisinden istifa etmiş, düzenlediği basın toplantısında “Ecevit'in dürüst olduğunu, ama çevresi için aynı şeyi öne süremeyeceğini” söylemişti. Düz, “sağ kol” dediği Hüsamettin Özkan'ı özellikle suçlamış, sorumlu olduğu Halkbank'taki kredi usulsüzlükleriyle ilgili müfettiş raporlarını Özkan’ın sümen altı ettiğini öne sürmüştü.

İstifa haberini gazetelerin nasıl duyurduğunu size aktarmıştık: Sabah hariç bütün gazeteler, istifaya geniş yer vermiş, suçlamaları da aktarmıştı. Sabah ise “istifa etmeseydi tasfiye edilecekti”yi öne çıkarmış, suçlamalardan hiç söz etmemişti. Eski Sabah yazarı Cengiz Çandar'a göre, “Sabah farkı”yla verilen bu tür haberlerin nedeni, “sağ kol”un ilgili gazeteye kol kanat germesiydi.

Sabah okurları, 28 Ocak Pazar günü Mustafa Düz'ü gazetelerinin manşetinde gördü. “İki vekilin kredi tezgâhı” başlıklı haberde, “İstanbul milletvekilleri Ersin Gök ile Mustafa Düz, 'deprem bölgesine 500 milyon dolarlık düşük faizli kredi bulduk' diyerek Halk Bankası'nı çarpmaya kalkmışlar"dı.

Sabah'a göre, Düz'ün istifasının ardında, “Bu kredi karşılığı komisyon alma hayallerinin suya düşmesinden” ötürü çektiği kuyruk acısı yatıyordu:

“Tatlı kazanç hayalleri suya düşen Mustafa Düz, Halk Bankası'na ve bankanın bağlı olduğu Başbakan Yardımcısı Özkan'a karşı kampanya başlattı. Ve ihraç işlemi başlatılınca DSP'den ayrılmak zorunda kaldı.”

Haberde Mustafa Gök'e de söz verilmiş. Gök, 500 milyon dolarlık kredi konusunu MHP Sivas milletvekili Mehmet Ceylan'la Ersin Gök'ün konuşmalarından öğrendiğini, Gök'ün bu meseleyi konuşmak üzere Halkbank Genel Müdürlüğü'ne gittiği bir gün kendisinin de gittiğini belirtiyor ve gidiş nedenini şöyle açıklıyor Sabah'a:

“Beni, Gök götürdü. Tanışmak için gittim. İlk defa orada Genel Müdürü tanıdım. KOBİ kredisi almak isteyen, 6 aydır kredi alamayan bir kişiyi aktardım. Ben 500 milyon dolarlık kredi işini hiç söylemedim. Böyle bir şeyle ilgili olarak hiç gitmedim. Genel müdürlüğe toplam iki-üç kere gittim. Asla kredi talebi için gitmedim.”

Sabah'ın haberi Milliyet'ten (30 Ocak) Melih Aşık'ın da dikkatini çekti. Aşık'a göre olay bir “Ankara tezgâhı”ydı. Aşık böyle düşünüyordu, çünkü öncesi de vardı:

“Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel bor madenlerinin devletleştirilmesine karşı çıkıyordu. Birden gazete sütunlarına Sina Gürel'in aşk hikâyesi döküldü. DSP milletvekili Hasan Metin, Genel Merkez'in komutlarına uymayan davranışlarda bulunuyordu. Onun da aile sorunları dökülüverdi medyaya... DSP milletvekili Mustafa Düz DSP Genel Başkan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ı suçlayarak istifa etti. Dün baktık ki Sabah gazetesinin manşetinde Mustafa Düz'ün bir banka hikâyesi...”

Aşık, Mustafa Düz'ü arayıp, bu olayla ilgisini sormuş. Şöyle demiş Düz:

“O haberi soruşturan muhabire, sözünü ettiği kredi olayının hiçbir yerinde yer almadığımı söyledim. Bu konuda ne yazılı ne sözlü hiçbir girişimimin olmadığını açıkladım, elinizde böyle bir belge varsa hodri meydan, açıklayın, dedim. Ama haber yine de bu şekilde çıktı. Neden? Çünkü Hüsamettin Özkan'ın ayağına basmıştım. Ve bir kısım medya onun kontrolundaydı. Kendisiyle ilgili somut suçlamalarıma yanıt veremeyen Hüsamettin Bey bu şekilde bir savaş yöntemi tutturdu. Çok mertçe bir yöntem, öyle değil mi?”

Biz, haberde şaibeli bulduğumuz noktaları sıralıyoruz, karar sizin?

1. Haberde ne imza var, ne mahreç. Böyle bir haberin imzasız, mahreçsiz yayımlanmasının bir anlamı olsa gerek. Mustafa Düz'le konuşan, “haberi soruşturan muhabir” neden imza koymadı bu habere?

2. Haberde neden herhangi bir belgeye yer verilmiyor.

3. Sabah muhabiri, Düz'ün kendisine “elinizde böyle bir belge varsa, yayımlayın” çağrısını neden makasladı?

4. Halkbank'la ilgili böyle bir açığı bulunan bir milletvekilinin istifa ederken Halkbank-Hüsamettin Özkan ilişkisini gündeme getirmesi mâkûl bir durum mudur?

(30 Ocak 2001)

‘En fazla müsaadeye mazhar’ gazete

Sabah gazetesinin 31 Ocak tarihli manşeti (“Ankara’yı karıştıran belge”) ve 1 Şubat tarihli sürmanşetinin (“İşte IMF’nin cevabı”) içerikleri tartışılıyor. Olan biteni “Demokratik hukuk devleti teamüllerine aykırı” bulanlar olduğu gibi (Başbakan Ecevit ve hükümet); “Türkiye Cumhuriyeti devletinin teamüllerine aykırı olabilir, ama demokrasinin ve hukukun teamüllerine aykırı değil” diyenler de var.

Bu tartışmayı şimdilik bir yana bırakırsak, Sabah’ın haberleri bir başka açıdan da çok şey söylüyor. Şu soruyu soruyoruz: Bu haberler Türk basınında neden sadece Sabah’ta yayımlandı?

İlk anda akla gelen cevap, ilk bakışta gayet makul görünüyor: “Bazı haberler sadece tek bir gazetede yer alır ve gazetecilik dilinde buna ‘özel haber’ denir.”

Bu cevabın yetersiz olduğunu, çünkü bunun bir “özel haber” olmadığını söyleyerek başlayacağız. Bu, her şeyden önce olur olmaz yerde kullanılan o gölgeli, üç boyutlu “özel haber” klişesinin haberlerde yer almamasından bile anlaşılıyor. Haberlerde imza bulunmaması bir başka problem. Tabiî en hoşu haberlerin mahreci: “Ankara.”

Sabah’ın bu haberlere nasıl ulaştığını gösteren ve gene haberlerde yer alan satırlar, haberlere neden “özel haber” klişesinin konmadığını, neden imzasız olduklarını da pek güzel açıklıyor zaten.

31 Ocak tarihli ilk haberden başlayalım…

Haberin başlık ve spotları şöyle:

“Ankara’yı karıştıran belge… DGM Savcısı Şalk, IMF, Dünya Bankası ve AB’ye yazı gönderip Beyaz Enerji Operasyonu ile ilgili belgeleri 7 gün içinde kendisine vermelerini istedi…. Üç kurumun Ankara’daki temsilcileri yazıyı alınca şaşırdı. IMF temsilcisi, 'ne yapmamız gerekiyor' diye Başbakanlık'a başvurunca belge ortaya çıktı… Belgeden bu şekilde haberdar olan Başbakanlık, Şalk’ın taleplerinin uluslararası skandala dönüşmesini önlemeye çalışıyor.”

Başbakanlık, “belgeden bu şekilde haberdar oldu” da, Sabah ne şekilde haberdar oldu? Bunun cevabı, böyle bir haberin, yukarıda işaret ettiğimiz şekil unsurlarından mahrum olmasında gizli. Haber, belli ki birileri tarafından basına, daha doğrusu kendi “basın”ları olan Sabah’a sızdırılmıştı.

1 Şubat’ta gelen “haber takibi” de gene sadece Sabah’taydı. Gazete bu kez IMF’nin DGM Savcısı Talat Şalk’a gönderdiği cevabı (Sabah’ça söylersek “sert cevabı”) yayımladı.

Dediğimiz gibi, biz, bu haberin de sadece Sabah’ta yayımlanmasının anlamı üzerinde duruyoruz, ama “IMF’nin cevabı”nda ilginç bir nokta daha var: IMF’den gelen mektuba ilişkin gerek savcı Şalk’ın, gerekse DGM Başsavcısı Cevdet Volkan’ın algılamalarıyla, Sabah’ta yayımlanan “çeviri” arasında dağlar kadar fark var.

Bütün gazetelerde yer alan Şalk’ın bu yöndeki açıklamalarını geçiyoruz. Başsavcı Volkan’ın “Ankara’yı karıştıran” ilk günkü manşetle ilgili olarak Sabah’a gönderdiği açıklama da, “çeviri metin”e uymuyor. Volkan, şöyle diyor:

“(…) Yapılan bu işlemin usule aykırı olması ya da uluslararası teamüle göre uygun görülmemesi durumu cevaplandırma zorunluluğunu doğurmayacaktır. O takdirde yapılması gereken işlem, yazıların geri çevrilmesi olmalıdır. Teslim edilen her üç yazı da Temsilciliklerce cevaplandırılmış, gönderilen yazı, bilgi ve belgeler soruşturma kapsamında değerlendirilmek üzere evrak arasına konulmuştur. Olay bu iken; gazetenizin 1 ve 20. Sayfalarını kaplayacak şekilde haber konusu yapılmasına ve diplomatik skandal olarak yansıtılmak istenmesine, İngilizce olarak tercüme edilip basılan yazı metninin yer verilişine bir anlam verilememiş, baştan beri savunulan hazırlık soruşturmasının gizliliği ve habercilik ilkeleri ile de bağdaştırılmamış, sergilenmek istenen davranış sorumsuzluk örneği olarak değerlendirilmiştir.”

Bir bu açıklamaya, bir de Sabah’ta yayımlanan “çeviri metin”de yer alan şu ibarelere bir göz atın:

“(…) Fon, kendi iç işleyişiyle ilgili durumlar hariç, hiçbir yasal soruşturmaya tabi tutulamaz… Fon, arşivindeki belgeleri yasal olarak göstermeye ya da bildirmeye zorlanamaz… Fon’un, üye ülke yetkilileri ve kendi yöneticileri arasında yapılan ve gizli kalması gereken belgeleri; talep edildiğinde vermek gibi bir yükümlülüğü yoktur.”

Bu çeviride bir problem olup olmadığı önümüzdeki günlerde çıkar, ama dediğimiz gibi biz esas olarak bunun da sadece Sabah’ta yer almış olmasını yadırgıyoruz.

Düşünün, hükümetin elinde, “Devletin saygınlığına gölge düşürecek nitelikte” (Başbakan Ecevit) bir belge var. Hükümet bunu kamuoyuna duyurmak istiyor. Bunun makul yolu bütün basını bilgilendirmek değil midir?

Ama böyle yapılmıyor, sadece bir gazete tercih ediliyor.

Biz, Sabah’la hükümet arasındaki ilişkinin giderek sembioz halinde bir ilişkiye dönüştüğünü düşünüyoruz…

(1 Şubat 2001)

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Anasayfa - Güncel - Medya Haberleri - Dosyalar - Kültür-Sanat - Medya`dan - Etkinlikler Takvimi - Forum - Arsiv - Linkler - e-Posta

 

 

 

 

Iletisim:
e-Posta:
otekimedya@gmx.net
Fax: +49 (180) 50 52 59 60 69 47

webmaster: webmaster@otekimedya.com