|
|
|
|
|
|
|
Murat Sekmen PALYAÇOLAR DAHA KOMİK
Etibank
dosyalarından birinin Istanbul DGM'ye sevkedildiği günün ertesinde, pek çok
gazetemiz olayı birinci sayfadan görmüştü. Sabah hariç. Onlara göre bu
bir "haber" değildi. Neden olsun ki? Şunun şurasında birileri
çıkmış, bankanın hortumlandığını, görevlerin kötüye kullanıldığını,
kredilerin türlü çeşitli oyunlarla bir şirketin yöneticilerinin ve onların
kayırdıklarının lehine astronomik kazançlara dönüşerek buharlaştırıldığını
sadece "iddia ediyor"du. Malum ya, kişi
"suçu yargı önünde kesinleşene kadar masumdur". Siz daha
bekleyin, bu birşey değil, basınımızın böyle necip temsilcilerinin daha ne
gibi numaralarla karşımıza çıkacağını göreceksiniz. Bunu
"dibe vurmak" zannedenler, fena halde aldanıyorlar. Bataklığın
dibine kadar, daha çok pislikten geçilecek. Şaklabanlıklar,
sahtekarlıklar, riyakarlıklar, hokus pokusçulukluklar birbirini izleyecek. Daha birinci
perde bile kapanmadı. Finale kadar çok uzun yol, muhteşem gövde gösterileri
var. Yaşananlar, ta
ne zamandır, "yapmayın arkadaşlar, siyasetçilere yalaka olmayın,
iktidarla bu kadar yüzgözleşmeyin, bu mesleği satmayın, acısını fena
çekersiniz" diye biryerlerini yırtan birçok meslek erbabının tutan
ahıdır. *** Bir de,
trajikomedinin farkında olmayanlar veya olmamış gibi yapanlar, yani herşeyin
olduğu gibi, aynen devam ettiğini sanan soytarılar var. En fenası
bunlar. Sabah'ın
Etibank - DGM haberini vermediği gün, aynı gazetede, Hıncal Uluç, tam nedir
hatırlamıyorum, habercilik nedir ve nasıl olmalıdır gibi bir konuda ahkam
kesmekle meşguldü. Hah tamam,
hatırladım. Efendim, "Nezih abi"nin cenaze töreninde bir sürü
gazeteci varmış da, bunlar daha sonra haberi "şablon"
veriyorlarmış. Bunların yerine bir tane muhabir
yetermiş. Habercilik
bu muymuş.. Falan filan. Uluç'un ne ilk ne de son sayıklaması bu. Ama kimse de
çıkıp "höst!" demiyor. Komedi, akla fikre zarar bir haddini bilmezlikte. Çünkü, Hıncal Uluç, kendisini "gazeteci"
sanıyor! 40 yıl da olsa, 100 yıl da, bir gazetede yazı alanı
kaplamak o kişiyi "gazeteci" haline getirmediği gibi, bilmediği
konularda "fikir" üretmek hakkını da vermiyor. Ona buna sataşmak, silleyi yedikçe mazoşist zevkleri
açığa vurmak, herhalde meslek vasıfları arasında yer almıyor. Neden şimdi bunları yazıyorum? Rezaletin son perdesine gelindi de, ondan! Arada bir başka gazetelere ve TV'lere, sanki
gazetecilik kurallarını pek iyi bilir ve uygular imiş gibi çamur atmayı
marifet sanan Uluç, nedense Sabah'ın Etibank-DGM haberini vermeyişi konusunda
pek sessiz de ondan! Ayrıca, Sabah'tan yüzlerce kişinin kapının önüne
konduğundan da haberdar değil gibi. Sanki. Olsaydı,
herhalde "Hop! Ne oluyor burada!" diye sert uyarısını mutlaka
okurduk. Değil mi? Yok
yok, öyle demeyin, mutlaka yazardı. Duymamıştır. Aklıma hemen
Ufuk Güldemir geldi. Sitesini daha yeni açarken Uğur Dündar'ın gazeteci
mazeteci olmadığını "100 büyük Türk yalanı" arasında saymıştı. Peki, Uluç'un
gazeteci olduğunu kim iddia ediyor Allahaşkına? Kendisinden başka? Bekleyin, bu
rezalet dalgası daha hangi iplikleri pazara çıkaracak... Uluç, başkalarına
uluorta sataşmayı bırakıp kendi gazetesinin sebebiyet verdiği kepazelikleri
adam gibi yazmaya koyulduğu an, bilin ki iki umut ışığı yanmıştır. Birinci umut
ışığı, gazeteciliğin ne olduğunu kavramaya başlamasının işareti olabilir. İkincisi ise, riyakarlık
ve çifte standart temizliğinin. Köşesinde aynı
teraneleri sürdürdüğü sürece, istediğiniz kadar karamsar olabilirsiniz. Maalesef
vaziyet böyle. 17 Şubat 2001 Cumartesi |
|
|
|
|
|
||
|
|
|
||
|
|
Anasayfa - Güncel - Medya Haberleri - Dosyalar - Kültür-Sanat - Medya`dan - Etkinlikler Takvimi - Forum - Arsiv - Linkler - e-Posta |
|
|
|
|
Iletisim: |
|
|