Neden ÖTEKI MEDYA?


Anasayfa
Güncel
Medya Haberleri
Dosyalar
Medya`dan
Öteki Türkiye
Kültür-Sanat
Etkinlikler Takvimi
Linkler

ARSIV

e-Posta

 

MEDYAKRONIK’ TEN:

Keşke çıkarına değil olan-bitene bakan bir basınımız olsaydı
Film değişecek mi sahiden?

Hürriyet gazetesi yazarı Enis Berberoğlu, 12 Mart günü gazetesindeki köşesinde şöyle yazdı:

”Sakın kimse yanlış anlamasın, Kemal Derviş’e muhalif değilim… Türkiye’nin Kemal Derviş çapında yetiştirdiği uluslararası isim sayısının ne kadar az olduğunun bilincindeyim…

(…)

”Ne var ki Kemal Derviş hakkında yerel efsaneler yaratmanın, romantik yazılar döşenmenin ‘hakiki yardım’ olduğuna kesinlikle inanmıyorum.

”Bu tür Takıyye taktikleri olsa olsa kısa vadeli amaçlar uğruna Kemal Derviş’in sırtından halkı kandırma çabaları sayılmalıdır…”

Enis Berberoğlu, geçen hafta yaşanan iki çarpıcı örneği hatırlatıyor ve görünürün altındakini deşmeden, kimin nasıl bir amaç taşıdığını anlayamayacağımızı savunuyor:

”Başbakan Bülent Ecevit’in tam da Kemal Derviş’in kritik Washington ziyareti sırasında matbuatı toplayıp ‘IMF çağdışı, bundan böyle her söylediklerini yapmayacağız’ diye rest çekmesi (sonra lafı çevirse de) bu kuruluştan para isteyen ekonomi bakanına acaba ne ölçüde yardımcı oldu?

”Kemal Derviş’i yere göğe sığdıramayanlar neden Ecevit’i uyarma / eleştirme zahmetine katlanmadı?”

Berberoğlu’nun saptadığı nokta gerçekten de çok önemli, ama bunun bir ”zahmete katlanma / katlanmama” meselesi olmadığı çok açık. Bu nokta önemli, çünkü medyanın yaşanan bunca tecrübeye rağmen hâlâ hükümet karşısında eleştirel bir pozisyon almaya niyetli olmadığını gösteriyor (ki bu da, ”böylesine büyük bir kriz belki medyada da olumlu değişikliklere yol açar” yönündeki beklentinin fazla iyimser bir beklenti olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.)

Berberoğlu’nun vurguladığı ikinci nokta da şu:

”Kemal Derviş’in statüsü, dolayısıyla gücü belli… Hazine ve Ziraat ile Halk Bankası Derviş’e bağlı; SPK, Merkez Bankası ve BDDK ilgili kuruluş… MHP’li Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz, ‘Telekom’u yok pahasına sattırmak isteyenlere karşıyım, alınlarına yumurta yerler’ muhalefetini kaldığı yerden sürdürüyor… Yine MHP’nin elinde bulunan Emlak Bankası’nın durumu karışık… Kemal Derviş hangi siyasi güçle banka tasfiye edecek, Telekom ve THY’yi satacak?

”Kemal Derviş’i sevme ve kollama derneğinin makul yanıtı varsa dinlemeye hazırız.”

Öte yandan, Berberoğlu’nun yazısından bir gün önce gazetelerde, MHP’nin inadından vazgeçtiği, keza Enis Öksüz’ün de Telekom’un yüzde 51’inin satılmasına ”nihayet” razı olduğu yönünde haberler vardı. Bunlar, ”Kemalci medya”nın psikolojik taktikleri midir, yoksa gerçek haberler mi? Bilemiyoruz. Keşke bilebilseydik.

Enis Berberoğlu’nun siyaset ”dokunulmazlar”ının rolüne ilişkin olarak söylediklerine bir ekleme de biz yapalım ve sonra asli konumuza, medya marifetlerine geçelim…

Kemal Derviş’e ilk davetin yapıldığı günlerde Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, ”Sayın Derviş Merkez Bankası başkanlığı görevini kabul etti” diye demeç verdi medyaya… Oysa biliniyordu, Kemal Derviş’in ancak parayla oynayabileceği böyle bir rolü kabul etmesi mümkün değildi, nitekim etmedi… Peki, düşünün, Mesut Yılmaz neye dayanarak uçurmuştu bu balonu? Ve neden? (Bunu daha çok düşünün.)

Bir siyaset-medya prodüksiyonu

Siyasetten medyaya balıklama dalmayalım, geçiş olsun diye bir siyaset-medya prodüksiyonuna bakalım…

2 Mart Cuma günü Radikal, ”Sürpriz: Özkan, ABD Büyükelçisi Pearson’la buluştu… hassas temaslar…” manşetiyle çıktı.

Haberi öbür gazeteler de vermişti kısaca, ama her nedense bir gün önce Başbakan’la görüşen elçi haberine pek iltifat etmeyen Radikal, aynı kişinin bu defa onun yardımcısıyla görüşmesini manşete taşımıştı. Murat Yetkin’in buluşmaya yüklediği anlamı spotlardan okuyunca, mesele biraz anlaşılır gibi olduydu:

”Özkan’ın Pearson ile buluşması ve ABD Başkanı Bush’un Cumhurbaşkanı Sezer’e mektubu ise Ankara’da soruları artırıyordu: ABD, ekonominin Özkan’a teslimini mi istiyor?”

Bu cümlede bir sebep-sonuç ilişkisi görebiliyor musunuz? Haydi elçinin Özkan’la buluşması bu açıdan anlamlı sayıldı, Bush’un Sezer’e mektup göndermesi neden bunun kanıtı sayılıyor? Olayımızdaki ”sebep”ler o ”sonuç”u kafadan akla getiriyorsa, neden başka hiçbir gazeteci uyanamadı bu işe?

Galiba bir kulağa fısıldama, bir (ya da birkaç) siyasetçinin bir gazeteciye bir ”özel” haber verme durumuyla karşı karşıyayız… Bu haberle daha önce de ilgilendiğimiz için devamını biliyorsunuz: Radikal okurları gazetelerinin manşetlerinde bu ”haber”i okurken, televizyonlar, ”Kemal Derviş, ekonomiden tam sorumlu bakan oldu” haberleri veriyordu. (Tabiî Radikal’in ertesi günkü manşeti de bu yöndeydi.)

Dudak okumalar, ikramiye merakları…

Kemal Derviş’e kalabalık medya ordusu saflarından yöneltilen ”kurban kesecek misiniz” falan türünden soruları geçelim, bunlara o da alışmış görünüyor, gülüp geçiyor… Ama ”Kanal-D haberciliği farkı”yla tanıştığında çok şaşırmış olmalı… Kanal-D’den bir gün sonra Milliyet’in manşetine de taşınan son dudak okuma operasyonundan söz ediyoruz (kurbanın Kemal Derviş olduğunu anlamışsınızdır).

12 Mart tarihli Milliyet’in ”Ombudsman” sayfalarında okurlar, Milliyet’in haberine şöyle tepki gösteriyor:

”Bu tür hafifliklere son verin… Kişilerin özel konuşma hakkı olduğu gibi, telefonlarının dinlenmesi de yasal değildir. Bence kamunun bilgilendirilmesi hakkı istismar edilmiştir. Haberci, sorumlulukla hareket etmeli.”

Gazetenin okur temsilcisi Yavuz Baydar, Milliyet’te her nasılsa kalmış bu tür okurlara hak veriyor ve bu tür yöntemleri ”riskli” ilân ediyor, ek olarak Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi’nin sözlerini aktarıyor:

”Gazeteciliğin meşru haber toplama alanının ve yönteminin dışına çıkan bir uygulama. Bu, yapana kredi kazandırmayan, takdirden çok eleştiriyi davet eden yanlış bir gazetecilik uygulaması.”

Sabah’ın 11 Mart’ta verdiği ”haber” ise işin bu yönünün büyüyeceğini gösteriyor. Gazete, Kemal Derviş’in Dünya Bankası’ndan aldığı 400 bin dolar tutarındaki ikramiyeyi ne yapacağını merak ediyor. Tabiî ki gazetenin yazıişleri toplantısında ortaya salınmış kurmaca bir haber değildir bu, ”Ankara bunları konuştuğu” için, Derviş’in ikramiyesi Sabah’ın birinci sayfasından izlenmektedir:

”Ankara bunları konuşuyor… Derviş parayı yurda getirsin… Kemal Derviş’in Dünya Bankası’ndan alacağı 400 bin dolar ikramiyeyi nasıl değerlendireceği merak konusu oldu… Başkent kulislerinde ‘Derviş emekli ikramiyesini Türkiye’ye mi getirecek, yurtdışında mı tutacak’ tartışması başladı. Derviş’in 23 yıllık birikimini hangi yatırım aracında değerlendireceği, yeni programın ve ekonominin gidişatının sinyali olarak yorumlanacak.”

Devamını tahmin ediyorsunuzdur: Derviş, mesela ”dövizde kalırsa”, bu TL’ye güvenmediği anlamına gelecekmiş… Keza ”Derviş’in TL yatırımını tercih etmesi halinde ise vadesi dikkatle izlenecek”miş, bakanın kısa vadeye yönelmesi, ”ekonomik programa güven duyması istenen kesimler açısından referans noktası olarak algılanacak”mış… Ve gazeteye göre ”Sözün özü” şuymuş:

”Sözün özü, parasına yön arayanlar, pazartesi gününden itibaren Derviş’in, 23 yıllık birikimini nasıl kullanacağına göre karar verecekler.”

”Sözün özü”, mesela Kemal Derviş, mesela karısına yıllar önce verdiği sözü yerine getirip ABD’de, Sabah’ın deyişiyle, ”Bahçe içinde lüks bir villa” alırsa, bunun hesabını medyaya vermek zorunda…

… Ve iyimserlik vaat eden bir haber…

11 Mart tarihli Sabah gazetesi, manşetini, Yavuz Donat’ın Mesut Yılmaz’la Antalya’da yaptığı söyleşiye ayırmıştı. ”Hedeflerden biri benim” diyordu Yılmaz ve mevcut siyasi kadronun, ”asker dahli olmaksızın” tasfiye ihtimalinden söz ediyordu. Valla bizce ağzından bal damlıyordu:

”İtalya’yı model alan bazı çevreler mevcut siyasi yapıyı tümüyle tasfiye edip yeni oluşumlara yol açmak istiyor… Yolsuzluk meselesini siyasiler ile özdeşleştirmek, böylece mevcut siyasi yapının tasfiyesini sağlamak ve yeni siyasi oluşumların başlatılması yolunu açmak amaçlanıyor. Buradaki hedeflerden biri de benim.”

Bu tuhaf laflardan biz bir şey anlayamadık, siz anladınız mı?

Bu yazıyı, Kemal Derviş’in rolü konusunda yazılanlar içinde bize en anlamlılarından biri gibi görünen bir makaleden bir bölümle bitirelim (Ahmet Taşgetiren, Yeni Şafak, 12 Mart):

”Bütün bunların yanında, derin güç odaklarının gündeminde de ‘geleceğin siyasî yapılanması’nın bulunması tabiidir. Belki o talepler de bir ‘yeni oluşum’ kisvesi içinde gündeme gelecektir.

”Bu denklemin içine şimdi bir ismin daha girdiği bellidir: Kemal Derviş. Siyasete yabancı olmayan bu ismin, ilk demeçlerine ‘Allah’ın izniyle…’ ifadesini yerleştirerek Türkiye siyasetinin nabzını yakalama istidadını göstereceğinin ilk işaretlerini verdiğini düşünmek fazla müşkülpesentlik mi olur? Bazı siyaset üretim odaklarında ‘Özalvari’ bir çıkışın ‘sol versiyonu’nu görmek mümkün mü Derviş’in kimliğinde? Önümüzdeki ekonomik krizi çözme günlerini bir performans sınavı olarak mı görmek gerekir?”

Bilmiyoruz, Mesut Yılmaz bu tür ihtimallerden mi, yoksa başka ihtimallerden mi söz ediyor?

”Ne olmak ihtimali var?” faslını şöyle toparlayabiliriz: Mevcut siyaset sınıfı, Kemal Derviş’in muhtemel bir başarısının ne anlama geleceğini gayet iyi anlamış görünüyor. Bu anlamda, Mesut Yılmaz haklıdır. Yani: Filimin sahiden değişmesi için daha çok muharebeler yaşanacaktır.

Medya, bugüne kadarki performansıyla, kendi varlığının mevcut siyaset sınıfınının varlığına bağlı olduğunu idrak ettiğini bir kez daha göstermiştir. Filmin sahiden değişmesi için, burada da sahici değişikliklerin olması gerekmektedir.

(Not. Biz meseleyi gazetelerden toparlamaya çalışırken, internet üzerinden habercilik yapan ”Habertürk” bir ”flaş”la girdi devreye. Onu da aşağıda okursunuz…)

(Kaynak: Medyakronik 12 Mart 2001)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Anasayfa - Güncel - Medya Haberleri - Dosyalar - Kültür-Sanat - Medya`dan - Etkinlikler Takvimi - Arsiv - Linkler - e-Posta

 

 

 

 

Iletisim:
e-Posta:
otekimedya@gmx.net
Fax: +49 (180) 50 52 59 60 69 47

webmaster: webmaster@otekimedya.com