CEVAP
VER ERTUĞRUL:
KİME TELEFON ETTİN?
Fehmi
Koru; 14 Mart'ta Hürriyet'in tepesindeki Ertuğrul Özkök'ün, bazı
gazete yöneticilerine telefon açıp "Bizim attıklarımızı
almayın!" dediğini yazdı ama Özkök bu "ihanet
iddiası"na hayır diyemedi.
Koru; Yeni Şafak'ta Taha
Kıvanç adıyla Kulis köşesinde
aynen şöyle yazmıştı: "Olayın
zevksiz yanı, ilişki kestiği kişilerin medya piyasasında
iş bulamamasını da kendine dert edinmesi Ertuğrul
Özkök'ün... Hürriyet yönetmeni, tanıdığı diğer
yayın yönetmenlerine tek tek telefon edip, 'Bizim işten
attıklarımıza kapılarınızı sıkı
sıkıya kapalı tutun' tavsiyesinde bulundu."
Koru'nun bu yazısını
olayı bilen gazeteciler doğruladılar ve Özkök'ün
"tavsiye"sine uymayacak olanlara, "dağıtımda
problem yaşayabilirsiniz" diyerek şantaj
yaptığını söylediler. Ertuğrul Özkök;
derhal bu vahim iddialara cevap vermelidir. Aksi halde kendisini
"medyanın yüz karası emek şantajcısı"
olarak ilan edeceğimizi bildiriyor ve bu doğrultuda bütün
gazetecileri ve Hürriyet okurlarını Özkök ve gazetesini
protestoya davet ediyoruz.
Küçük
bir mutluluk
Kim
ne derse desin, ben küçük mutlulukların adamıyım. İki
meslektaşımın başarılarıyla gazetelerinde
haber konusunu olduklarını görünce mutlu oluverdim.
Dün,
Hürriyet, iki yazarını birinci sayfadan değerlendirilen
haberlere konu yapmıştı. İngiliz The Guardian
gazetesi, dünya kadınlar günü vesilesiyle sayfalarını
üç kıtadan dört kadın köşe yazarının yazılarına
ayırmış; Avrupa'yı Ferai Tınç temsil etmiş
Guardian'ın sayfalarında... Bu haklı seçim için Ferai
adına gönendim. Serdar Turgut da, "Kemal Derviş Ecevit'ten
randevu isteyip başbakanlığa gittiğinde karşısında
önce Hüsamettin Özkan'ı bulacak" diye yazmış bir
kaç gün önce; Derviş'in 06.30'da başlayan gününde bu olay
aynen yaşanınca, gazetesi, "Serdar Turgut haklı
çıktı" diye durumu haberleştirdi. Ne güzel, değil mi?
Ferai
Tınç ile Serdar Turgut, Ertuğrul Özkök'ün yollarını
ayırıp ayırmamakta bir süre tereddüt edip sonra vazgeçtiği
yazarlardan; ne olduysa oldu, Hürriyet yönetmeni onların yerine
başka yazarların isimlerinin üstünü çizdi. Tercihini aleyhlerinde
çalıştırdığı yazarlara bakınca,
hem Ferai hem de Serdar, içlerinden "Close call" deyimini
mutlaka geçirmişlerdir...
Hürriyet'le
ilişkisi kesilen Zeynep Atikkan'ın başına gelen
ibret verici çünkü. İyi yetişmiş, yazdıkları
okunur bir yazar Zeynep Atikkan, cesur da. Krizde gazetelerin eleman
çıkaracağı duyulunca, eşi Bülent Gültekin'in Philadelphia'daki
Wharton Scholl of Economics'te profesör olması sebebiyle vaktinin
yarısını ABD'de geçiren Zeynep Atikkan, sürprizle karşılaşmamak
için, Ertuğrul Özkök'ü aramış... "Ertuğrul"
demiş, "Biz seninle dostuz; eğer piyango bana çarpacaksa
istifamı şimdiden göndereyim." Hürriyet yönetmeni,
"Öyle şey olur mu?" diye cevap vermiş, "Sen
benim en tuttuğum yazarımsın..."
Olayın
devamı daha da göz açıcı. Yeni Şafak, Hürriyet'in
bazı yazarlarına kapıyı göstereceğini, bazılarının
yazı sayısını azaltacağını haberleştirdiğinde,
Zeynep Atikkan'ın adı "Haftada bir gün yazacaklar"
arasında geçiyormuş. Yazdığı sayfanın
editörü Vahap Munyar'ı arayıp, "Benim tek yazım
hangi gün çıkacak?" diye sorduğunda, Munyar, durumu
şöyle özetlemiş: "Gazete sizinle yollarını
ayırmaya karar verdi."
Bir
kaç gün içinde 'en tutulan yazar' ile yollarını ayıran
bir gazete Hürriyet...
Her
gazetede eleman çıkartılıyor; sayfa sayısında
düşüş olduğu için yazı azaltıldığı,
hatta yazarlarla yolların bütünüyle ayrıldığı
üzücü durumlar da olabiliyor. 'Kriz' zaten bunların yaşanabildiği
olağanüstü durumun adıdır; ancak burada farklı
bir konudan söz ettiğimi herhalde anladınız: Doğan
Medya Grubu (DMG), Hürriyet ve Milliyet'te, genellikle muhalif yazarların
ilişkisini kesti; krizi bir tür tasfiye vesilesi olarak kullandı.
Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer'in medya ile ilişkilerini uzaktan yürüten
bir üslubun sahibi olduğu biliniyor. Kanun hükmünde kararname
krizi sırasında uzak durma kuralını bir tek meslektaş
için bozduğunu hatırlıyorum: Umur Talu... O günlerde
merkez medyada en sağlıklı yazıları, kalemini
kendi gazetesi dahil nerede yanlışlık görürse eleştirmek
için kullanmaktan çekinmeyen Umur Talu yazıyordu. Cumhurbaşkanı
Sezer, onu arayıp olayın kendi penceresinden nasıl
göründüğünü aktarmış... Milliyet'ten Şahin Alpay'ı
da aradığını, ancak görüşmenin yapılamadığını
duydum...
Milliyet,
pazar konuşmalarına ayrı bir tad kazandıran, Türkiye'de
zaman zaman depreşen 'temiz toplum' özlemine çok iyi bildiği
İtalya'dan açılımlar getiren Nilgün Cerrahoğlu
ile birlikte Umur Talu ve Şahin Alpay'ın sütunlarını
da kapattı. Tercihler niyete müthiş ışık
tutucu bence...
Yollar
ayrılır, ancak yıllarca aynı mekânlarda aynı
havayı teneffüs etmiş, aralarında sıhriyet benzeri
bağlar oluşmuş insanlar, bunu mümkün olduğunca
'uygar' bir biçimde gerçekleştirirler... Benim izleyebildiğim
kadarıyla, DMG'nda vahşice ilişki kesmeler yaşandı...
Örnek,
Oya Berberoğlu... Ekonomi basınının yıldızlarındandır
Oya Berberoğlu; son bir kaç yıl, bürokratlar ve işadamlarından
oluşan geniş dost çevresinden öğrendikleriyle ilgi
çeken ekonomi kulislerine imza atıyordu. Hâlâ etkisinde olduğumuz
ekonomik krizin CNN-Türk'te sergilediği inandırıcı
görüntüyle parlattığı Enis Berberoğlu ile Bâbıâli'nin
'ideal gazeteci çifti'ni teşkil ediyorlar... Oya Berberoğlu'nun
yazılarına da, inanılmaz bir biçimde, son veriverdi
Hürriyet...
Son
ver kardeşim de, bunun haberini, hakkında ilişki kesme
işlemi yapılan kişiye sen iletiver... "Oya'nın
yazılarına son verilmesine çok üzüldüm" cümlesini Ayşe
Arman'ın ağzından duyan Enis Berberoğlu'nun ilk
tepkisi elbette haklı. Durumu fazla büyütmemesi beyefendi bir
yaradılışta olmasından; yoksa, Enis çapında
bir gazeteci, kriz mriz dinlemez, nerede olsa bir iş bulur kendine.
Olayın
zevksiz yanı, ilişki kestiği kişilerin medya piyasasında
iş bulamamasını da kendine dert edinmesi Ertuğrul
Özkök'ün... Hürriyet yönetmeni, tanıdığı diğer
yayın yönetmenlerine tek tek telefon edip, "Bizim işten
attıklarımıza kapılarınızı sıkı
sıkıya kapalı tutun" tavsiyesinde bulundu.
Bunları
bildiğim için, dünkü Hürriyet'te Ferai Tınç ve Serdar Turgut'un
başarılarının haber haline getirilmesi beni mutlu
etti. Şu sıralarda yaşadığımız
'hüzn-i umumi' yanında küçük bir mutluluk işte...
|