Neden ÖTEKI MEDYA?


Anasayfa
Güncel
Medya Haberleri
Dosyalar
Medya`dan
Öteki Türkiye
Kültür-Sanat
Etkinlikler Takvimi
Linkler

ARŞİV

e-Posta

 

Gürsel Köksal - Cumhuriyet Hafta-16 Mart 2001 

"Batı Gazeteciliği mi?"

Bu köşede bir süre önce Avrupa’daki Türk basınının içinde bulunduğu krizi değerlendiren yazıda, yaşanan bu krizden çıkış yolları aranırken, “Batı’nın fazla ciddiye alınmaması” önerisi de yapılmıştı. Konuyu yeniden açmakta yarar var. Özellikle Almanya gibi 2,5 milyonluk Türk nüfusun azınlık olarak yaşadığı Batı ülkelerinde, yerli basının durumunun, tüm ciddi görünüşüne rağmen, hiç de iç açıcı olmadığı yorumunu paylaşan medya gözlemcilerinin sayısı giderek artıyor.
Burada Türk basınındaki gibi maddi bir kriz değil, daha çok bir inanılırlık krizi var. Son zamanlarda bir tarafında ABD ve müttefiklerinin yer aldığı savaşlarla ilgili yayınlar buna en iyi örnek.


Batı’da düşünce ve ifade özgürlüğü, eleştirel gazetecilik gibi alanlarda üzerinde oturulan tarihsel miras elbette çok önemlidir. Ancak tarihin gördüğü en büyük bombardımanları gece-gündüz yaşayan milyonlarca insanın durumunu değil, onları bombalayanların açıklamalarını, izin verdikleri görüntüleri yayınlayarak haber yapan, karşı tarafı anlamaya çalışanları ya da bunlar üzerine yaptıkları yayınlarda “katliam, soykırım, diktatör vs.” gibi kategorileri kullanırken dikkatli davrananları da “dinozorluk” ile “eskimiş”, “yanlış olduğu ortaya çıkmış” ve hatta “insanlık düşmanı” ideolojilere sapmak, onlara hizmet etmekle suçlayan ciddi basın organlarının insanlığa verdiği zarar, işte bu önemli mirası temellerinden sarsmış görünüyor. Bu yüzden de Batı basınının da “yeni bir gazetecilik”e ihtiyacı var. Batı basınına eleştirel bakış, özellikle krizden çıkış arayışlarının yoğunlaştığı bu günlerde çok önemli. Almanya’yı ele alabiliriz.


Bu ülkedeki büyük basın yayın organlarının yine bu ülkede yaşayan göçmenlerle, daha doğrusu Türklerle  ilgili yayınlarındaki önyargı ve bilgisizliğin, yazarların, esaretinden kurtulamadıkları Avrupa merkezci bakış açısının, bu ülkede yükselen, yaygınlaşan ve sık sık can alan ırkçı şiddeti beslediği tezi, yeni bir şey değil.
Bunu bir de Avrupa’daki çok izlenen Türk basın yayın organlarını da sık sık “ülkedeki entegrasyon sürecini tehlikeye düşüren çizgide yayıncılık” yapmakla suçlarken yaparlar.


Örneğin, “saygın” Der Spiegel dergisinin 14 Nisan 1997 tarihli sayısında kapak konusu olarak işlediği göçmenler konusu için seçtiği başlıktaki sözcüklerin skandal nitelikli çağrışımları halen akıllarda. Kapakta kullanılan fotomontajın bir yanında, elinde Türk bayrağıyla yürüyen bir genç kız, diğer yanında bıçaklı, sopalı genç erkekler yer alıyordu ve başlık da şöyleydi: Tehlikeli Derecede Yabancı... (Gefährlich fremd) Almancası zayıf olan Türk gazeteciler, bunu “yanlış” anladılar ve bu doğrultuda haberler yazdılar. Der Spiegel’in Almanya’da yaşayan Türk toplumunu toptan “tehlikeli” olarak damgaladığı ileri sürüldü.
Elbette, başlığı seçenlerin benzer çağrışımlar hedeflediği kesin. Ancak en büyük Alman dergisinin açıkça böyle bir “hata” yapması mümkün değildi... Başlığa serinkanlı olarak ikinci kez bakınca, bu amaçla alınan “tedbirler” görülüyordu. Dergi burada kapak resimlerinde ya da içerdeki sayfalarda işlenen yabancılara doğrudan tehlikeli demiyordu. Başlıktaki her iki sözcük de, yani hem tehlikeli (gefährlich), hem de yabancı (fremd) sıfat olarak kullanılmıştı. Küçük puntolarla yazılmış bir üst başlığın yardımıyla yabancılarla, Almanlar arasındaki ilişkinin “tehlikeli” derecede “yabancı” olduğu belirtiliyordu. İç sayfalardaki haber metni ise gayet düzgündü. Burada eleştirilecek bir şey yoktu. Ancak derginin kapağına bakanlar arasındaki Almancası zayıf olanlar ya da bu konuda kendisini zaten önyargıların ve ırkçı propagandanın etkisine bırakanlar için bu başlık, “Tehlikeli Yabancı” ya da “Tehlikeli Yabancılar” olarak kabul edildi ve konu gündeme böyle girdi. Alman basınını eleştirirken, sadece Türkler ve Türkiye ile ilgili yayınlara bakmak gerekmiyor...


Bulvar gazetesi “Bild” kısa bir süre önce, ülkedeki “68 kuşağı” tartışmasına kendince katılmış ve bu konuda yaptığı çok sayıdaki yayınlardan birinde  bir gösteride çekilen fotoğrafla oynayarak, eski solculardan Federal Çevre Bakanı Jürgen Trittin’in şiddet eylemcileriyle birlikte “nümayiş” yaptığı iddiasını “resimli” bir biçimde yayınlamıştı. Avrupa’nın en çok satan gazetesinin yöneticileri, bu iddiaya kanıt olarak gösterilen fotoğrafın orijinali ortaya çıkıp, montaj olduğu kesinleşince, bir süre direndi, ama sonra özür dilemek zorunda kaldı.


Bu durumu açıklamak kolaydı. “Medya gözlemcileri” olayı “tipik Bild yayıncılığı” ve sonuçları olarak görüp değerlendirdi. Böylesi ihlaller bulvar basınına yakışırdı, ancak ülkede, “Batı hayranları”nın da örnek aldığı çok ciddi gazeteler de vardı. Bulvar basının yanlışını, çarpıtmasını, ciddi basın düzeltiyordu zaten. Basın özgürlüğü, ilkeli, sorumlu habercilik bu kesimin işiydi. Ama bu alanda da her şey “güllük gülistanlık” değildi. Bir örnek de ciddi görünüşlü basından.
Siyasi boyutu olmayan bir örnek. Bir gazete Japonya’da hanedan ailesinin ve taraftarlarının en önemli sorunlarından birini, Veliaht Prens Naruhito ile eşi Masako’nun çocukları olmamasını, dolayısıyla hanedanın geleceğinin tehlikeye düşmesini işledi. İlavenin birinci sayfasındaki fotoğrafa küçük bir müdahale yapılmıştı. Ciddi gazetenin okuyucularınca da “iğrenç” bulunan müdahale şöyleydi: Prensin pantolonunun üzerine, doğrudan bacaklarının birleştiği yerin biraz yukarısına “Tote Hose” (Tık yok!) sözleri yerleştirilmişti. Bir çiftin çocuk sahibi olamamasını, bu tarzda konu edinen gazete Bild değil, Almanya’nın en ciddi gazetelerinden birisi  olarak kabul edilen Süddeutsche Zeitung idi. O da sonunda özür diledi.
Ancak, konu çoktan, o müdahaleyi yapan kafanın istediği biçimde ulaşmıştı okurlara... İşin özü, niteliği açısından, “aslında yoktur birbirimizden farkımız.”
Dürüst gazetecilik konusunda Türk basınının Batı’ya öykünmeye hiç ihtiyacı yok, aksine belki de Türk basınının sağlıklı kesimlerinden öğrenmesi gereken çok şeyi var Batı’nın. En önemlisi, her iki taraftaki sağlıklı kesimler arasında karşılıklı alışverişin gerçekleşmesi, geliştirilmesi...
Tam da bu noktada Avrupa’daki Türk gazetecilerin tarihsel bir görev üstlenmesi mümkün.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Anasayfa - Güncel - Medya Haberleri - Dosyalar - Kültür-Sanat - Medya`dan - Etkinlikler Takvimi - Forum - Arsiv - Linkler - e-Posta

 

 

 

 

Iletisim:
e-Posta:
otekimedya@gmx.net
Fax: +49 (180) 50 52 59 60 69 47

webmaster: webmaster@otekimedya.com